Yapay öğrenmeden bahsedip örüntüyü es geçmek olmaz. Ki artık örüntüler ilkokulda öğretiliyor. Hani üç tane sayıyı verirler, sıradaki sayı ne olmalı diye sorarlar ya; hah, örüntü işte o.
Annemin mutfağı. Elimde kalem, önümde boş bir sayfa. Meşhur zeytinyağlı fasulyesinin tarifini öğrenmeye hazırım.
Göz kararı zeytinyağı.
Göz kararı?
Bir pinçik şeker.
Pinçik?
Annem fasulyeyi ocağa koydu bile. Benim sayfaysa hâlâ bomboş. Yalan oldu bizim öğrenme.
Kızamıyor da insan anasına. Bana tarifi bu şekilde veriyor çünkü kendisi de bu şekilde biliyor. Fasulyeyi daha ayıklarken ne kadar zeytinyağına, kaç pinçik şekere ihtiyaç var kestiriveriyor. Fasulye pişirme denen problemi çözmüş. Çözmüş çünkü problemin parametrelerini, yani zeytinyağının ölçüsünü, tuzun miktarını biliyor. Yüzlerce fasulye pişirdiği için ölçeği ezberlemiş.
Yapay öğrenme de aşağı yukarı böyle bir şey. Diyelim bilgisayarınızda binlerce fotoğraf var. Aralarından sizin de olduklarınızı bulmak istiyorsunuz. Önce sağdan soldan çekilmiş birkaç fotoğrafınızı bilgisayara veriyorsunuz.
Bilgisayar da çalışmaya başlıyor. Kaş-göz mesafesini, burun genişliğini yani problemin farklı parametrelerini deniyor. Başarılı olanları aklında tutmaya çalışıyor. Tıpkı fasulye pişirme gibi. Bir süre sonra sizi bulmasına yarayacak parametreleri kestirmiş oluyor. İyi de bu sistemin çalışması için aradığımız insanın resimlerini bizim vermemiz gerek. Kim uğraşacak? Siz. Farkında değilsiniz belki ama Facebook’ta bunu yapıp duruyorsunuz zaten. Arkadaşlarınızı resimlerde etiketledikçe Facebook’a kim neye benzer söylemiş oluyorsunuz. Ondan sonra onca resmin içinden unutmaya çalıştığınız o berbat pozunuzu şak diye getiriveriyor. Ne sihirdir, ne keramet; yapay öğrenmedir musibet.
Bu resimleri ayıklama meselesi mühim. Alın mesela sürücüsüz arabalar. Yakında ortalıkta dolaşacaklar. Bu arabalarda bir dolu kamera var. Çevrenin resimlerini kaydediyorlar. Bu resimlerin arasından direkleri, yol çizgilerini ve tabii yayaları ayırt ettiler mi pekâlâ görüyorlar diyebiliriz. Kaldı ki İstanbul’da bir sürü şoför o kadar bile görmeden araba kullanıyor.
Yapay öğrenmeden bahsedip örüntüyü es geçmek olmaz. Ki artık örüntüler ilkokulda öğretiliyor. Hani üç tane sayıyı verirler, sıradaki sayı ne olmalı diye sorarlar ya; hah, örüntü işte o. Diyelim internetten film izliyorum. Ne izlediğim ortada: bilim kurgular, aksiyon filmleri ve belgeseller. Dahası filmlere puan veriyorum. Örüntüm belli oldu bile. Bu bilgi bana ilgimi çekecek filmleri tavsiye etmek için kullanılabilir. Şöyle ki; önce benim izlediğim tür filmleri izleyen ve bana yakın puanlar veren birilerini bulmalı. Onların izlediği ve beğendiği, ama benim henüz izlemediğim bir filmi bana önerirlerse işlem tamamdır. Eskilerin dediği gibi insan insana benzer.
Örüntüleri keşfetmek pek eğlencelidir. Amatör dedektifliğe benzer. Bundan birkaç yıl önce Robert Galbraith isimli bir yazarın ilk kitabı İngiltere’de satışa sunuldu. Fena bir kitap değildi. Listelerde tırmanıyordu. O sırada Sunday Times gazetesine çarpıcı bir tüyo geldi. Galbraith’in aslında Harry Potter kitaplarını yazan J.K. Rowling olduğunu iddia ediyordu. Gazete bu işi araştırması için üniversiteye başvurdu. İki profesör önce Rowling’in kitaplarının örüntüsünü çıkardılar. Yani, sık kullanılan kelimeleri, birbirini takip eden zarfları, cümle uzunluklarını belirlediler. Ardından Galbraith’in kitabını da aynı şekilde incelediler. Evet, Galbraith ile Rowling’in aynı yazar olmaları ihtimali kuvvetliydi. Bundan kısa bir süre sonra Rowling bir basın açıklamasıyla Galbraith müstear ismiyle romanı yazdığını kabul etti.
Aranızdan “Bu mudur?” diye soranlar çıkacak. Evet, budur. Yapay öğrenme altı üstü bir bilgisayar programı. Parametrelerin bulunması ya da örüntülerin çıkarılması için kullanılan bir dizi algoritma. Son yıllarda başarılı uygulamaların artmasının sebebi de bilgisayarların çok hızlanması ve toplanan verinin fazlasıyla büyümesi. Eminim daha işin başındayız. Çok daha ilginç uygulamalar yolda.
Bir de bu teknolojiden ürküp, yapay zeka insanlığı köle yapacak diyenler var. Sanmıyorum. Öğrenme çok daha karmaşık bir süreç. Çocukları düşünün. Kediyi öğretmek için onlara bir milyon fotoğraf mı gösteriyoruz? Yapay öğrenmeden korkacağımıza asıl tüm o verinin Google, Facebook gibi birkaç elde toplanmasından korkalım.
Bu arada pinçik nedir arkadaş?
Kaynak : http://www.birgun.net/